© Gündemdeyiz

Yeni bir metabolik organ: mikrobiyota

Medical Park Gaziantep Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Işıl Turgay Canbolat, yaklaşık 2 kilo ağırlığında olan ve ikinci beyin denilen bağırsak mikrobiyotasının hem işlevi hem de...

Medical Park Gaziantep Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Işıl Turgay Canbolat, yaklaşık 2 kilo ağırlığında olan ve ikinci beyin denilen bağırsak mikrobiyotasının hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul edildiğini söyledi.
Beslenme ve Diet Uzmanı Işıl Turgay Canbolat, sindirim sistemini direkt etkileyen bağırsak florasında bulunan ve mikrobiyota olarak adlandırılan bakteriler 2 kilo ağırlığında olduğunu belirterek, ikinci beyin de denilen bağırsak mikrobiyotasının hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul edildiğini söyledi.
Canbolat, "Doğduğumuz andan itibaren annenin doğum kanalı süreci ile başlayan ve bize yaşamımız boyunca iştirak eden sayısız mikroorganizmalar mevcuttur. Sayısız diyorum evet, çünkü aslında mikroorganizmaların popülasyonu ortalama olarak 100 trilyon hücre olarak tahmin edilmekte ve gün geçtikçe de değişiklik gösterebilmektedir. Bu durum, intestinal mikrobiyota yani bağırsak mikrobiyotasının şu an tıp camiasında 2. beyin olarak anılmasını sağlıyor. Aslında mikroorganizmalar bebeğin annenin doğum kanalından geçerken bebeğe yerleşmeye ve o bireyin parmak izi gibi yaşamı boyunca değişmeyecek florasını oluşturuyor. Sindirimin ağızda başladığını düşünürsek, mikroorganizmaların tüm vücudumuzda bulunduğunu hayal etmemiz çok da zor olmasa gerekir. Fakat bizi son dönemde en çok etkileyen ve üzerinde durup düşündüren bağırsak floramız ve burada bulunan non-patojen ve patojen bakterilerin varlığıdır. Probiyotikler non-patojen mikroorganizmalar olup, ağız yoluyla yeterli miktarda alındığı zaman kişinin sağlığına pozitif etki eden canlı mikro organizmalardır. Bağırsaklarımızda patojen yani kaba tabirle hastalık yapıcı mikroorganizmalar da vardır ancak daha fazla probiyotikler bulunur. Çünkü bağırsakların yapısı probiyotiklerin yaşaması için daha uygun bir floradır. Probiyotiklerin gastrointestinal floradaki yolculuğu diyet, stres, çeşitli hastalıklar, enfeksiyon hastalıkları, kemoterapi, radyoterapi, bir takım ilaç kullanımı özellikle de antibiyotik kullanımlarından zarar görebilmektedir. Türkiye, şu an antibiyotik kullanımında 1. sırada ilerlemektedir. Bu da bağırsaktaki yararlı bakterilere zarar verip sindirim sistemini olumsuz etkilemektedir. Çünkü antibiyotikler antimikrobiyol etkiye sahiptir. Bakteriyel orjinli tüm florayı yok etmeyi amaçlarlar. Bunun yanı sıra, biz diyetisyenleri ve danışanlarımızı özellikle ilgilendiren konu ise şok diyetler, detoks adı altında kalorisi düşük beslenme durumları da sindirim sistemimizi etkilemekte ve ikinci beyin olan mikrobiyotada kalıcı hasarlar bırakabilmektedir. Daha önceki dönemlerde probiyotik ve prebiyotiklerin kullanımı gastroenteroloji ve diyetisyenler tarafından uygun görülse de şu an da çoğu branş; nöroloji, çocuk , kulak-burun-boğaz, jinekoloji, endokrinoloji gibi probiyotik kullanımını desteklemektedir. Çünkü, chron hastalığı, diyare, ishal, ibs (irritabl bağırsak hastalığı), ülseratif kolitler, kanser, laktoz intoleransı, vajinal rahatsızlıklar dahil bir çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır" dedi.
Canbolat mikrobiyotanın zihni kontrol ettiği için ikinci beyin olarak kabul edildiğini hatırlatarak, "Bazı sinirbilimcilerin çalışmalarını araştıracak olursak, bağırsak florasında yaşayan mikroorganizmaların serotonin ve dopamin salgısına kadar etkilediği ve aslında zihni yönetebildiği için 2. beyin olarak kabul ettiklerini görürsünüz. Bağırsaklarda bulunan mikroorganizmaların en uzun sinir olan vagus siniri ile bağlantılı olarak iştah mekanızmamızdan tutun da mutlu/ üzgün/ sinirlilik gibi duygularımızı da yönlendirdikleri iddia edilmektedir ve şu an Türkiye'de olmasa bile yurtdışında belirli hastalıkların tedavisinde fekal tranplantasyon yöntemi ( dışkı nakli) kullanılmaktadır. Yani aslında mikrobiyota diyet dahil bir çok hastalık tedavisinde çok önemli olduğu için diyetle birlikte desteklenmelidir. Diyetle beraber zarar gören bağırsak florasında, diyete başlarken mutlaka sindirim sistemini desteklemek ve hazım zorluğuna engel olabilmek, şişkinliği önlemek ve kronik yorgunluğu önlemek amacı ile çoğu danışanda probiyotik kullanımını desteklemek gerekir. Sadece probiyotik değil, prebiyotik kullanımı da desteklenmeli veya her isini içeren sinbiyoticler kullanılmalıdır. Doğal probiyotik olan kefir, ev yapımı sirke ile yapılmış turşu , doğal yoğurt mayası kullanılarak hazırlanmış ev yoğurdu, ev yapımı tereyağı, ayran, peynir doğal probiyotikler olup günlük kullanımı yapılması gereken gıdalardır. Günlük besin tüketiminizde yeterli probiyotik ve prebiyotik kullanımı yapamadığınızı düşünüyorsanız diyetisyeninizle veya doktorunuzla görüşmeli ve destekleyici ürünler kullanmanız gerekir. Sindirim sisteminiz ikinci beyniniz unutmayın" diye konuştu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER